Yeni bir güne seninle başlamak o kadar güzel ki... Sabah dışarı çıkmıştık. Hava serindi. Israr etmeme rağmen eldivenini yanına almak istememiştin ama bereni taktırmıştım nihayetinde. Güneş enerjimizi besler gibiydi. Köşeden dönüp arabaya binecekken ellerim üşüdü deyip ellerimi tutuşun çok güzeldi.
Yüzündeki muzip bakışın yanında şehrin ışıkları sönük kalmıştı.Keyfin o sabah acayip yerindeydi; hani “in the mood” derler ya, işte öyleydi. Dünyan bir başkaydı adeta. Bir konu hakkında fikir değiştirmiştin fakat son kararı bana bırakıp uyacağına söz verdiğin zaman, bunu öyle tatlı bir dille ifade etmiştin ki… Seninle geçen zamanın hesabı olsun istemiyorum. Ömür, yaşantı dediğimiz şey içini doldurduğumuz mutlu anlardan ibaret olacak; bu da benim hayatıma baktığında bir ayna gibi sadece kendini göreceğin anlamına geliyor.
Her zaman yanında olup dünyayı senin bakış açından görmek istiyorum.
Sana hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ve de sebebi ne olursa olsun geç kalmak istemiyorum.
Akşamüstü yürürken birandan sebepsiz duruşun, bana sımsıkı sarılışın ve ardından ikimizin de gülümseyip yürümeye devam etmesi sanki aramızdaki bağı perçinler gibiydi.
İçimden yıldızlara şarkı söylüyordum.
Filozofun cümlesi öylesine bir yankı bulmuştu ki bende: gökyüzü altındaki en güzel yeryüzü. Bu da demektir ki seninle nerede olursak, orası şüphesiz ki bu dünyanın başkenti olacak.