Her an bir keşif gibidir kendimizi ve hayatı biraz daha tanımak için; aklımızdaki not defterimize yeni bir cümle daha eklenir. Peki, bu cümlelerin altı çizili olanların sayısı arttıkça gözlerimize anlamsız bakışlar mı yüklenir, yoksa alnımıza bir çizgi daha mı eklenir? İnsanlar, kendilerince gerekçelerle haklı olduklarını iddia ettiklerinde, büyük resmi göremediklerini hissetmek kaçınılmaz bir gerçektir.
Sorumluluk ve vicdan sahibi her insan, muhatabını ve temsil ettiği kişileri ya da kurumu kendi varlığıymış gibi düşünerek hamlelerini yapar.
Hayatta kimse kimseye mecbur değildir. Belirli bir yaşam döngüsü içinde varlıklarının faydalı olması yerine her şeye zorluk çıkartmak, elbette insanın kendi hayatını da güçleştirecektir. Nitelikli insan bunun farkına varabilirken, yoksun olanlar olayları tesadüfi olarak yorumlayıp kendi kısır döngüleri içinde hem nefes hem enerji tüketirler. İlginç olan ise bu tür insanların vurdumduymaz tavırlarının benzerini başkalarına kopyalatmaya çalışmasıdır.
Kurumların iletişiminde rol oynayan görevliler, sorumluluk sahibi ve insan ilişkileri konusunda uzman olmalıdır. Bir kurumu temsil eden bireyin itibar zedeleyici davranışları ve muhataplarının buna sessiz kalması akla yatkın değildir. Yüzsüzlük, insanı hayrete düşüren bir durumdur. Bilip de susmak ya da hiçbir şey yapmamak, erdem sahibi olmayan insanların gösterebileceği bir davranıştır. Böylesi hareketsizlikler yüzünden süreçleri sıkıntıya düşen insanlar da cabasıdır.
Bir insanı eleştirmeye kimsenin hakkı yoktur; kaldı ki bunu yapabilmek için o insandan daha bilgili ve deneyimli olmak gerekir. Bilmediği bir konuda konuşan ve iddiada bulunan bir kimsenin cehaleti bu dünyayı aşar; aklı yoktur ama fikri vardır, nasıl oluyorsa artık. Hele de kişileri kıyaslayarak baskın ya da haklı çıkmaya çalışması, kişiyi değersizleştirir ve iletişimi bitirir.
Böylesine birine destek verenler, insanlık ve akıl açısından şüphe uyandırır. Haddini bilmek ve uygun konuşma üslubuna sahip olmak, bu tür insanlara fersah fersah uzak bir konudur. Erdem sahibi olup bireysel varlıklarına saygı duymak fikri bile onlar için anlamsızdır. Diyaloğa girilmeyecek kadar anlamsız ve değersiz bu insan tiplerini görmek ve duymak istemez akıl ve mantık sahibi hiçbir kişi.
Bu tür insanların hayatta kayda değer başarıları yokken, uydurma başarı hikâyeleriyle önemli bir kişilik göstermeye çalışmaları ise oldukça zavallıca bir çabadır. Kendi yalanlarına o kadar çok tekrar eklerler ki, bir süre sonra kendileri de inanır hale gelir. Mantıklı insanlar bu tür sözlere itibar etmez ve mümkün olduğunca hayatlarından çıkarır. Karşıdaki akıl yoksunu da galibiyet havasına girip boş hayatına yeni bir sanal halka ekler.
Zaten kendilerine hayat arkadaşı edinememiş olmaları su götürmez bir gerçekken, bu insanları her gün mecburen görmek durumunda kalan kişiler, sakinliklerini koruma başarılarından dolayı kutlanmalıdır. Yağmurun yeryüzünü temizlediği gibi, "Bir fırtına çıksa ve yokluklarının varlıklarından çok daha faydalı olacağı, bu türden insanları alıp götürse, dünya gereksizliklerden ve fazlalıklardan arınsa keşke." demek işten bile değildir.
Ne dersiniz, bu tür insanların varoluşlarının sebebi akıl ve mantık sahibi insanlara sabır aşılamak mıdır acaba?
Eskilerden biri şöyle demişti:
"Bazı insanlar bir yerden giderken oradaki bir şeyleri değiştirip öyle gider. Kimi kambur kalır, kimi dimdik ayakta."
Başka bir bilge ise şöyle demişti:
"Kimin kime denk olduğunu kimse bilemez. Kimse bir başkasına değer biçemez. Bazılarının arkasına düşen gölgesi büyük olur, bazılarınınsa yüreği."
