24 Eylül 2014

Köprüler


İletişim kurabilmek beceri gerektiren eylemdir; muhakkak ki karşılıklı çaba ve adım atmayı gerektirir. Anlayış ve empati kurmak için muazzam bir yetenek de gerekmiyor. İlk şart, gerçekten istemektedir. Asıl çaba ve yetenek fiziksel olarak üretmeye, oluşturmaya ve meydana getirmeyi başardığımız köprüler için gerekliyken -ki bunu da halihazırda zaten yapıyoruz- insanlarımızın birbirlerine giden yolları bulmak, yoksa oluşturmak ya da aralarında köprü kurmak konularında bu kadar başarısız olmaları ilginçtir.

İki yakayı bir araya getirebiliyorken insanları bir araya getirmek imkansız oluyor nedense. Gurur denen şey o kadar ince bir çizgiye sahip ki; hoşgörü ile kibir arasında gidip gelmekten hiç mi başı dönmez insanların. Toplumun bunu dayatması kabul edilemez bir bahaneden ileri gidemez. Diyelim ki, yaygın düşünce ve davranış böyleyken neden aynı hatayı miras olarak devralalım? Aynı durumdan şikayetçi başka insanlar yok mu? Elbette var. Ama bilinmesi gereken bir şey daha var: şikayet etmeyi çoktan bırakıp çözüme odaklanmış ve iletişim becerisini örnek bir şekilde, içten gelerek gösteren, uygulayan, gün be gün başarıya ulaşan birçok insan da var. Tarihte iz bırakan olayları düşünecek olursak, böyle büyük olaylar tek bir kişinin, tek bir düşüncenin ateşiyle başlamamış mıdır? O halde insanlarımızın bir sabah uyandığında, o gün tanıdığı ya da tanımadığı insanlarla arasında yeni köprüler kurmak için adım atacağını, günün yapılacak ilk işi olarak görüp önce tüm güne daha sonra da kalan ömrüne yaysa, kelebek etkisi gibi küçük ama dev bir adım atsa, doğanın buna kayıtsız kalmayacağı şüphesiz bir gerçek olacaktır.