25 Ekim 2014

Saklı kahraman


Kutsal bir mesleği yapmak büyük sorumluluk ister. Bu görevi yerine getirmek, bilinçli bir şekilde yüreğini ortaya koyarak üstlenmek ise cesaret ve özveri gerektirir. Kazanç olarak değil toplumun ve ülkenin gelişimini düşünerek eğitim dünyasına katkıda bulunmak ise büyük resmi görmektir; maaş günü gelene kadar çile çekmek olarak nitelendirmek olmamalıdır.

Kör zihniyetle dolup taşan günümüz dünyasında öğretmenlerimiz o kadar kıymetlidirler ki. Herhangi bir abartıdan bahsetmiyorum; hak ettikleri saygıyı görmeleri ve değerlerinin farkındalığını kastediyorum. Elbette bunu besleyecek olan kişilik ve özveri, emek olacaktır. Aksi halde ne kalıyor ki geriye zaten?

Toplum bir bütündür ve her bir parçası birbirine eşit olarak aynı değerdedir. Aynı tarihi yaşamış ve aynı kaderi paylaşmıştır vatanları üzerinde. Toplumun önünde giden aydın kesimin bundan hiç süphe duymadığı gerçeği yadsınamazdır. Kaldı ki bu aydınlıktan nasibini zerre kadar almamış karanlık düşünceler de yok değil. Hele ki dimağları ardına kadar eğitime açık öğrencilerimizin elinden tutarak onları geleceğe taşımak dururken sorumsuzluktan da öte davranışlarla umursamaz bir şekilde mesai doldurmaktan başka derdi olmayanlar da muhakkak vardır. Vicdan sahibi olabilmek o kadar değerli bir erdem ki; insanlara kişiliğiyle, erdemleriyle örnek olması gereken insanların bir mesleği temsil ettiği inancı omuzlarda yük yerine kanat olması gerekir aslında.

Mesleğe yeni başlayan parlak öğretmenlerimiz öğrencilerine o kadar yardımcı olmak isterler ki; o körelmiş dimağlara -ya da kurumuş çeşme demek daha doğru olacaktır o tür zihniyete- dert olur çoğu zaman. Belli ki yanlış bir miras peşindeler. Kendilerinin bıraktığı boşluğu doldurmak için genç meslektaşlarını gözlemleyip yorumlar yaparak zaten yeterince uğraş gösteren bu değerli insanların önüne engel olmaktadır. Kendileri karayı göremeden umutlarını yitirmiş kişilerse kimsenin hedefine ulaşamayacağını düşünürler. 

Bazen kimsenin hayal edemeyeceği şeyleri hayal edip yapabilenler vardır.

Genç kuşağı yetiştirip ilerletmek isteyene anormal gözüyle bakılması çok ilginçtir. Bu durumda normal değilsen insanların aptallıklarına alışman gerekiyor. 

Kutsal mesleğinin gerektirdiği -zorunluluk demiyorum- fedakarlığı gerçekleştirmek bile insanı iyi hissettirir. Her bir insan değerlidir yeter ki kazanmasını bilelim. Herhangi bir insanın eğitimi hak edip etmediği kimsenin yorumuna açık olamaz; söz konusu bile yapılamaz. Tüm başarımlar toplumun ve ülkenin kazancınadır. 

Gelecek hakkında kehanetlerde bulunmak çok anlamsız ama bekleyip görmek de çözüm değildir. Karşıdakinin önlemlerinin yetersiz görüyorsan daha iyi bir önlem sunmalısın; geçerliliği yalnızca kendin için herkes için de olan. Hiç bir şey yapmadan ya da yapanları eleştirerek bir yere varmaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur. Oysa meslektaşlarla işbirliği yapılarak daha fazla eğitim ve öğretim tekniği geliştirilebilir. Durum böyleyken anlamsız vakit geçirmek için yapılan çaba da ayrıca bir tartışma konusu olabilir.

Dünya her zaman bizim istediğimiz gibi bir yer olamıyor. Peki bunu değiştirmek için vazgeçmek yerine yüreğinle emek göstermeye ne dersin? Yastığa başını koyduğunda vicdanı rahat mı insanların acaba? Bir gün, bugün bir öğrenciye neler öğretebildik acaba? Hayata karşı ne kadar hazırladık? Bir şey daha kazandırmak için pırıl pırıl bu hayatlara kaç saatimi uykumuzdan harcadık? Hayallerine ne kadar yaklaştırdık? Yükselip geçmek istediği merdivenlerden kaç basamak atmasını sağladık? Ailesinin yanına gittiğinde öğrendiklerinin verdiği güvenin ne kadar bakışlarına yansımasını sağladık?

Kahraman olarak nitelendirebilieceğim yüreği kocaman birçok öğretmenin varlığına şahidim ki; iyi ki varsınız. Farkında olmadığımızı düşünmeyin lütfen, gayet farkındayız, farkında da olacağız.