Bilge olmak için yılların geçmesi gerekmez; aynı şekilde yıllar geçtikçe otomatik olarak bilge olunmaz. Bilgelik, doğru bilgi birikimi, saygı, hoşgörü ve empati gibi kişilik özellikleri ile birleştiğinde oluşur ve doğru deneyimle beslenir. Yıllar, yalnızca insanda bazı davranışlar ve yaklaşımlar bırakabilir: kişilikten ödün vermemek, inançlarından vazgeçmemek, hayallerini gerçekleştirmek için yeterli olduğunu hissetmek, başkalarından önce kendi hayatını yaşamak gibi.
Bilge ve erdem sahibi bir insan, çoğu zaman sesinin tonundan anlaşılır. İletişim becerisi, onları diğerlerinden ayırır. Enerjik ve renkli kişilikleri, çevresini etkiler; auraları hissedilir. Hayatın monotonluğuna alışanlar için bir ışık yanar ama akıntıya kendini bırakanlar göz ardı eder. Işığa daha yakından bakmak isteyenler ise yaklaşır. Gündelik alışkanlıklardan vazgeçememek, tembellik midir yoksa cesaretsizlikten mi kaynaklanır? Umutsuzluğa kapılıp hükmen mağlup hissetmek midir?
Yaşça büyük olmasa da duruşu ve özgüveniyle kendinden emin görünen insanlar vardır. Öyleymiş gibi davranmaya çalışanlar ise prestijlerini çoktan kaybettiklerini fark etmez. Davranışların yapaylığı hemen anlaşılır; görmezden gelmek gerçeği yok saymaktır. Gerçek saygı, saygılı insana gösterilir ve iletişim becerisiyle kurulabilir. İçten gelen sevgi de öyledir. Bu yüzden bir bilgeyle herhangi bir bankta oturup sohbet edebilirken, bilgelikten yoksun olanlar diyaloğu göz ardı eder, ayrıntılarla meşgul olur.
Bir insanı değerli kılan, sahip olduğu maddi varlıklar değil, kişiliğidir.
Henüz bireyin değerini ölçebilen bir cetvelimiz yok. Peki, bu değer başının üstünde yazsaydı ne olurdu? İşin içinden çıkılmazdı. Yine de görünmeyen değerlere rağmen neden hâlâ insanlara önyargıyla yaklaşılıyor?

