30 Temmuz 2014

Mantık feneri


Güzel insan, sevdiklerine değer veren ve hayatın dayattığı anlamsız davranışlardan kendini arındırabilen insandır. Zamanın gelip geçici olduğunu bilen, sevdiklerinin yanında olmanın kıymetini anlayan ve başka arayışlara ihtiyaç duymayan kişidir. Çünkü dürüstlük, günümüzde artık bir ayrıcalıktır; kaybolan bir hazine gibi.

İnsan bazen deneyimle öğrenir, bazen farkına varır ve zamanı kurtarır. Ama bazıları, yanlışlarının sonuçlarını görmez, hatalarının ağırlığını taşımaktan kaçınır. Kendi düşen ağlamaz; ama zaman geri gelmez, alınan her nefes bir daha tekrarlanmaz. Vicdan sahibi bir insan, başkasının hakkına el sürmez; bilir ki her eylemin bir karşılığı vardır.

Durum maddi olsa, bir nebze telafi mümkün olabilir; ama bir insanın hayatını, zamanını ve amacını etkilemişse, geri ödemesi imkânsızdır. İnsanlar halen dünyadaki adaletten kaçabileceklerini düşünür; ama unutulmamalıdır ki, yapılan her eylemin bedeli ödenir ve bu yalnızca bu dünyayla sınırlı değildir. İnanç sahibi bir kişi sorumluluk ve bilinçle hareket eder. Nasıl ki bir bebek, büyüyene kadar ailesini tanıyamaz, insanlar da göz göre göre hata yaparak doğruyu öğrenemez. Peki, ya doğru, hata anında kaybolur ve geri dönüşsüz hâle gelirse?

Kim bilir, belki insanların taktıkları maskeler, oynadıkları oyunlar ve sahnelenen roller, zamanla yitip giden kişilikleri şekillendirmiştir. Sebep önemsizdir; sonuç ortadadır. Sahtelik ruhlara, hatta var olmayan kişiliklere işlemiştir. Artık aynı davranışlar döngü hâlinde tekrar edilir; çoğu kişi ne yaptığının farkında değildir. Yaptıklarını masumlaştırmaya çalışmalarıysa sadece acizce bir çabadır. Mantıklı bir insan buna kanmaz; çünkü bu davranışlar ihtimal dahilinde bile sayılmaz. Sürekli kendini haklı görmek, modern bir mantıksızlık modası hâline gelmiştir.

Günümüzde sahte maskeler, uydurulmuş roller ve sahnelenen kimlikler o kadar yaygındır ki, çoğu insan farkında değildir. Ama bilinçli bir kalp için bu, uzak durulması gereken bir uyarıdır. Maskelerin ardında gizlenen boşluklar, eninde sonunda gerçekliği saklayamaz; er ya da geç her şey açığa çıkar.

Artık bilirsin: zamanını, kalbini ve enerjini sahte insanlara harcamamak gerekir. Değerini bilen biri, hem kendini hem sevdiklerini korumak için sınırlar çizer. Çünkü her an, hayatın biricik hediyesidir.

Hayat sadece korunmak için değil, anlam bulmak için de vardır. Saf ve temiz bir kalple hareket eden insan, yaptığı her eylemin karşılığını görmese de, evrensel denge içinde doğru yolda olduğunu hisseder. Bu his, yaşama anlam katar; yitirilen zaman veya boş yere harcanan enerji böylece telafi edilir.

Unutma… Gerçek değer zamanla ve farkındalıkla ortaya çıkar. Sahici olan, ruhuna dokunandır; sahte olan gölge gibi geçip gider. İnsan kalbi, dürüstlük ve vicdanla beslendiğinde hem kendine hem başkalarına değer katar; bu değer ne parayla, ne sözle, ne de güçle ölçülebilir.

25 Temmuz 2014

Aynı yerde


Uzun zaman sonra Ege’ye gelmiştik. Akşamüstü balkonda sohbet etmek sana çok hoş gelmişti. Ardından biraz yürümek istedik. Burada seninle daha önce yürümemiştim; aslında buraya ilk gelişin ama sanki hiç yabancısı değil gibiydin. Bir tuvaldeki eksik renk ya da ilkbahar resminden oluşan yapbozun en anlamlı boşluğunu tamamlayan parça gibiydin.

Okul yolunda yürürken, o zamanlar aklımdan geçenleri anlatıyorum; kimi zaman gülüyorsun, kimi zaman ise aynı çağlardan kalan anıları paylaşıyorsun. Sonra demiryolu yanındaki parka doğru sapıyoruz. Tebessüm ediyorum: “Varlığından bihaber buralarda yürümüş, koşmuştum. Şimdi tüm o anılarım, heyecanlarım, koşuşturmacalarım, düşüncelerim… Hepsi seninle konuşuyor. Senden önce yaptığım her şey, her anı, sanki seni bulmak içinmiş.”

Ve işte bir tebessümünle etrafımızdaki her şey puslanıyor; doğa senin ışıltını yansıtmak için adeta bizimle işbirliği yapıyor. O an duygusallığından boğazın düğümlense bile, yüreğim seni sarıyor ve cesaretim tüm dünyaya meydan okuyor.

21 Temmuz 2014

Acemi aşık


İçten gelen inanç ve çaba olmadan, sağlıklı ve anlamlı bir bağ kurulamaz; hayatta bahanelere ve geçici zevklere kapılmamak gerekir.

"Gitmek istiyorsa, bırakacaksın gitsin. Aklı senden olmayanın bedeni yanında olmuş ne yazar." Özdemir Asaf 

Kimi zaman telaşlı bir heyecan başlar; ardına sonuna kadar yürümek hatta koşmak istediğimiz bir his… Her ne kadar coşkumuz dizginlenemeyecek gibi gelse de içgüdülerimiz bazen hızımızı keser. Adım atarken önceki adımı gözden geçirmek gerekir; sağlama yapmak gibi. Çoğu zaman bu, geri dönüşsüz olmaması için değil, olasılıkları gözetebilmek içindir.
Aynı bilince sahip insanlarla ilerlemek çok basitken, aynı olgunluk ve erdemden yoksunlarla mümkün değildir. Hayat farklılıklarla güzeldir; her bireyin bir yaşam tarzı vardır. Önemli olan, ortak bir noktada buluşabilmek ve bundan keyif alabilmektir. Birbirine uymaktan öte, mutluluğun doğal bir uzantısı olarak bakış açısı geliştirdiğinde hayat çok daha anlamlı ve heyecan korunabilir hale gelir.

"Bu hayatta zamanınız sınırlı. O sınırlı zamanı, başkasının yaşamını yaşayarak harcamayın. Başka kişilerin düşünceleriyle yaşanan yaşam, dogmaların tuzağına düşmek demektir." – Steve Jobs

Ciddi bir birliktelik söz konusu olduğunda, zamanla ileri senaryolar canlanır akılda: kurgulanan jestler, sürprizler, güzel anlar… Önceden planlanmış bir sahne gerçekleştiğinde, karşılaşılan yüzü görmek, mimiklere şahit olmak, davranışları yaşamak… Tüm bunlar uyumluysa, insan hız kesmeden soluksuz koşabilmeli. Ne insanlar, ne şartlar ne de mesafeler engel olabilir artık.

İnanç bir yerlerde eksikse daha fazla emek ve zaman harcanmamalıdır. İleriye dönük sahne görülemiyorsa ya da emin olunamıyorsa, temel düşünce sağlam dayanaklara bağlanabiliyorsa, geriye kalan her şeyin kararını yarına bırakarak hayat ertelenmemelidir.

Gündelik ve geçici anlarla kalıcı esaslar oluşturulamaz. Küçük olaylar için öne sürülen gerekçeler kağıt siperler gibiyse, ileride bir kesit getirdiğinde aynı durumu tekrar görürsün. Örneğin anlık öfke kontrolü gibi temel bir davranış için her seferinde aynı bahane duyuluyorsa, bu durumun kalıcılığından şüphe duyulmaz. Savunulacak bir gerekçesi de olamaz.

Hayat bahaneleri kabul etmez; hayallerle yaşamayı da. Hiçbir şey yapmayıp beklemeyi de…

Bazı şeylerin olabilmesi için insanın gerçekten içten istemesi ve bu uğurda emek harcaması gerekir. Farkına varılabilecek bir çaba göstermelidir.

"En anlamlı yemin söz vermektir, en büyük intikam affetmektir, en adi söz hiç sevmedim demek; ve en güzel cevap gülüp geçmektir." – Victor Hugo

12 Temmuz 2014

Adalet


Yeterince farkında olmasak da doğa harika bir denge halinde. Bizim için oldukça tabii olan bir olgunun aslında hangi temele dayandığını kavradığımızda bu kusursuz işleyişe hayran kalıyoruz. Hiçbir varlığın sebepsiz ve hiçbir şeyin amaçsız yaratılmadığı şüphesizdir. Olmuş ve olacak her şeyin dünyada muhakkak nihai bir sonuca kavuşacağı su götürmez bir gerçektir. Peki ya sonrası?

Yüzlere bakmak sanki unutulmuş. Önceden yapılanlardan dolayı cesaret mi bulunmaz o bir çift göze bakabilmek için ya da daha sonra yapılacak hatalar için birer uyduruk kılıf bulup sahte insanları taraftar toplamak mı, kendine biçeceğin değerin olmayan kalitesini göstermek için? Mantıktan yana en ufak bir kırıntı bile varsa, bireyde sabun köpüğü gibi yanında konuşlanıp, kendini, anlayış gösteriyormuş gibi gösteren menfaatçi güruhları hayatından yaka paça atar.

Eğer ilgiden hoşlanan biriysen de üzgünüm: o gerçekliğine inandığın samimiyet ve gülümseyen yüzler gerçek değiller. Bunu öğrendiğinde yoksun olduğun güç seni gözyaşlarına boğacak ve ihanete uğramış gibi bu kötü dünyaya lanetler okuyacaksın. Sonra da bunu kendine intikam kılavuzu ilan edip yaptıklarının dozunu arttırarak kendini haklı görecek, daha da ileri gideceksin.

Kendince hayatını özgürce yaşayıp kendi kararlarını almak gibi doğal bir konuşma arkasına saklanılan düşüncelerin bir sonucu olarak, bahse değer kişiler kendini hiç kimseye ait hissetmez ve seçme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünerek kendini kandırır durur.

Hep kendisinin haksızlığa uğradığını söyleyenler ile hiçbir şey yapmadan her şeyin en iyisini hak ettiğini ifade eden insanların oluşturduğu kümeye doğal olarak söylenmesi gereken bir çift söz doğar akıllarda: Madem sen o kadar doğru ve değerli bir insandın, neden karşılığını göremedin? Doğru insanlar mı karşına çıkmadı? Peki arayış çabası gösterdin mi, yoksa sadece kolayına geldiği gibi bekledin mi?

Değer sahibi bir insan kendini insanlara ıspatlamaya çalışmaz; çevresi zaten bilir. Masum, saf ve temiz rolü yapadurmanın sana bir kazancı olmayacak. Hep olduğun gibi davranmalı, gerçeği gizlememeli ya da gizlediğini sanmamalısın: her zaman mazlumu oynayıp ihanetin en kalleşçesini yapıyor olduğunu unutamazsın.

Çeşitli hayallerle yapılan alışverişin geçici mutluluğu çok kısa sürer. Her gece başını yastığına koyduğunda vicdanın seni rahat bırakmayacaktır. Bununla mücadele edip uykunun gelmesi için müzikle kulaklarını doldurduğun ezgilerin de sana bir faydası olmayacaktır.

Sırf yalnız kalmamak için bir insana sığınmak, o insana yapılacak en derin kötülüklerden biridir. Ardından olasılıklardan bahsetmek gibi küstahça devam etmek… Birkaç doz üstü de bunu ona aynen söylemek. Bu konuşmadan sonra söylenecek söz kalmamıştır çoktan. Yapılacak tek şey kalıyor: o kişiyle alakalı her şeyi hemen silip atmak ve hayatını tüm ayrıntılarından arındırmak. Daha sonra ilgili olabilecek hiçbir şeyi görmemek, okumamak, yok etmek.

Ayna karşısına geçip kendine bakmak gerekir bazen. Görüntüne değil, ruhuna, yaptıklarına, geçmişine; çünkü yaptığın makyaj ne kadar güzel ve kaliteli olsa da yüzünde kalmayıp geçecektir. Gerçek elbet ortaya çıkacaktır, her ne kadar insanlardan saklamaya çalışsan da. Karşındakinin yerine koyabiliyorsan kendini ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyorsan defalarca takdiri hak etmişsindir.

Birey, kendine yalan söylememeli, yalanlarla hayallerini oluşturmamalı; yalan temelli hayallerinin gerçekleşeceği düşüncesiyle kendine kötülük yapmamalı. İnsan kendisine yapılan konuşma sonrasında sadece susuyorsa, bu kabulleniş demektir. Çünkü ortada bir haksızlık varsa mücadele edilir ve pes edilmez. İnsanın mayasında var haksızlığa uğradığında aksinin ıspatı ve gerekli çaba.

Başka bir ifadeyle: Kabullenip susmak doğru değildir. İnsan, eğer doğru olmayan bir iddia karşısında susuyorsa o iddia doğrudur. Ama canla başla karşı gelip ıspatlamaya çalışırsa ve bu çabasından basit gurur davranışlarını hiçe sayarak sıyrılabilirse, işte o insan gerçek insandır. Uğrunda mücadele ettiği şeyde de haklı olması konusunda şüpheye gerek yoktur.

Bir insanın kalitesini aile terbiyesi gösterir. Eğer aile de temel değerlerden yoksunsa, uçurumun boşluğu baş döndürücü olur ve hemen uzaklaşmak kişinin kendisine yapabileceği en büyük iyiliklerden birisi olur. Kimsenin kalbi kırılmamalı, ne pahasına olursa olsun. Gönül alınsa bile nafiledir; duvardaki çiviyi söksen bile çivinin izi duvarda kalacaktır.

Bazen dışarıda insanların yüzlerindeki ifadelere dikkat ediyorum; kimisi o kadar masumca geliyor ki… Henüz tertemiz, bembeyaz bir yaprak gibi. Kalbi kırılmamış, heyecanı söndürülmemiş, gözlerindeki ışık söndürülmemiş. Kendini tanıyamamış, beklentisi olmayan ve hayata karşı duruşu olmayan, çıkarcı birileri tarafından harcanmamış.

Öylesine saf ve temiz yüzler görüyorum ki bazen içimden sımsıkı sarılmak geliyor. Sonra diyorum ki: Merak etme, hepsi bir aşama; bunun yaşanması gerekiyor. Böylece hem kendinin hem de karşısındakinin kıymetini en derinine kadar bilebilsin, onu el üstünde tutabilirsin ve kalbinin en ortasına koyabilirsin.

"Ne doğrarsan çanağına o gelir kaşığına." sözü yeterince açık değil midir? İlahi adaletin gecikmeyeceği hiç şüphesiz gerçekleşecekken, korkusuzluğun arkasındaki boş güvenin kaynağı ne kadar akıl kârı olabilir ki? Her kötülüğün içinde bir iyilik, her iyiliğin içinde bir kötülük olması…

Dualarına şahit olduğum çok müstesna bir insan vardı. İlahi adaletin muhakkak yerini bulduğunu o kadar güzel betimlemişti ki, insanın bilincini pekiştiren örnekleri çok etkileyiciydi ve gerçek hayattan kesitlerdi. Kişi, her ne yaptıysa muhakkak aynısını bu dünyada kendisi de yaşayacak, ahirette de hesabını verecektir.

Şimdi dualarımdan "herkes için" ibaresini kaldırmış olmamın haklılığını bir kez daha anlıyorum. O çok değerli büyüğümün tüm sözleri sanki kulaklarımda yeniden canlanıyor. İnanıyorum ve tüm dileklerime ortak ediyorum.

Kalplere dokunmanın nasıl bir his olduğunu tatmadan yaşamak çok anlamsız geliyor. Oysa bir kalbe dokunduktan sonra hissettiğin mutluluğun tarifi yoktur. Hayatta bu kadar güzel bir şey varken, diğer uğraşlar anlamsız ve beyhude kalıyor.

Tesadüfi olarak karşılaştığım bir yazıdan alıntı yapacak olursam: "Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulmaz."

6 Temmuz 2014

Yaz


Sana her gelişim o kadar heyecanlı ki… Zamanı deli gibi tüketmek istiyorum; sana daha çabuk kavuşmak için! Her yola düştüğümde, aklımda sahnelediğim senaryoları canlandırıyorum; sende gerçekleştirmek üzere. Hepsi ayrı bir özellikte, tek ortak olan şeyse ana konu: sen. Üstelik yol birazcık uzasa bile detaylar daha da artıyor, sözlerse daha ince elenip sık dokunuyor. Sense tüm bunlardan habersiz, gülümseyen ve sıcacık bir heyecanla bekliyorsun, her zaman olduğu gibi.

O çiçekçiler var ya, ne kadar içimden saydım açık bir tanesini bulana kadar! Neyse ki şanslıydım; bir tane bulabilmiştim, seni görmeye çok kısa bir mesafe kalmışken. Taksi şoförü arkadaşa, aramama yardımcı olduğu için bol bol teşekkür etmiştim; çünkü konu çok önemliydi, yani sen.

Seninleyken aklımın hiçbir yerde olmaması tesadüfi olmasa gerek. Gülümseyişinin bende oluşturduğu huzuru o kadar çok seviyorum ki… Yürürken hafif bir rüzgar esintisinde parfümünün kokusu içime siniyor, o kadar güzel ki.

Okuduğum, duyduklarım, gördüklerim ve şahit olduğum her şeyde seninle ilgili olabilecek bir detay yakalamak sanki refleks olmuş bende. Dünyamı dolduran sen misin, yoksa seni hayatımın merkezine koyup her detayında heyecanlanan ben miyim?

Sen bir ilkbaharsın ya da yaz mevsimimsin; ya da her ikisi birden.

Her sesini duyuşumda aynı heyecanı yaşamak ve bunun bir ömür boyu sürmesini istemek… Sesinin hep aynı tonda ama değişken coşkunluktaki enerjisi, canlılığı o kadar muhteşem ki.

Gözlerim, kalabalığın içerisinde seni hemen seçip ayırabiliyor, inan bana; sanki gözlerinle buluşmayı benden daha çok istiyorlar gibi.

Her görüşteki sıcacık gülümsemeni takip eden samimi sarılışın var ya, zaman durabiliyormuş gibi hissediyorum…

5 Temmuz 2014

Hiç bir kitap yazmaz


"Ne kadar yetenekli ya da zeki olursan ol; diğer insanlar bunun farkına vardıklarında değer kazanabiliyorsun."

2 Temmuz 2014

Fırtına öncesi

Kimi zaman içlerinde garip bir his belirir. Sezgiler, sanki fazla mesai yapar bu anlarda. Beklenmedik bir şeylerin olacağı hissi oluşur.

Yine de endişelenilmemelidir; sonuçta her şey olacağına varır ve insan korkularından arındığında kendini özgür hisseder, her şeye hazır olur. Üstelik yanlış olduğu bilinen hiçbir şey yapılmamışsa, bu rahatlık daha da artar.