Uzun zaman sonra Ege’ye gelmiştik. Akşamüstü balkonda sohbet etmek sana çok hoş gelmişti. Ardından biraz yürümek istedik. Burada seninle daha önce yürümemiştim; aslında buraya ilk gelişin ama sanki hiç yabancısı değil gibiydin. Bir tuvaldeki eksik renk ya da ilkbahar resminden oluşan yapbozun en anlamlı boşluğunu tamamlayan parça gibiydin.
Okul yolunda yürürken, o zamanlar aklımdan geçenleri anlatıyorum; kimi zaman gülüyorsun, kimi zaman ise aynı çağlardan kalan anıları paylaşıyorsun. Sonra demiryolu yanındaki parka doğru sapıyoruz. Tebessüm ediyorum: “Varlığından bihaber buralarda yürümüş, koşmuştum. Şimdi tüm o anılarım, heyecanlarım, koşuşturmacalarım, düşüncelerim… Hepsi seninle konuşuyor. Senden önce yaptığım her şey, her anı, sanki seni bulmak içinmiş.”
Ve işte bir tebessümünle etrafımızdaki her şey puslanıyor; doğa senin ışıltını yansıtmak için adeta bizimle işbirliği yapıyor. O an duygusallığından boğazın düğümlense bile, yüreğim seni sarıyor ve cesaretim tüm dünyaya meydan okuyor.
