18 Ağustos 2013

Öfke ve cesaret


Kalbini ikiye bölen bir görüntüdür öfkeni yücelten. Üstüne gitmek istersin; buna bir son vermek için. Etrafa bakarsın seninle aynı düşünen başkaları da var mı diye. Belki de meydan okumak istersin bir başına. Başını arkaya çevirmeden ilerlersin. Bir yol vardır önünde. Işığın yüzüne vurması mı yoksa görüntülerin sebebine son vermek mi seni aydınlatacak diye düşünmeye başlarsın. Kendine inanırsın. Yalnız değilsin. Asırlardır senin gibiler olmuştur, var olmaya da devam edecek.

Kalbin titrer. Bu, kaçınılmaz. Ardı ardına gelen notaların keman sesindeki ince ve isyansı çığlık seni tetikler sanki. Derin bir nefes alırsın. Kalbin çırpınır adeta seni güçlü kılmak için. Dayanman için. Mücadele etmen için. Damarlarına cesaret dolar. Haksızlığa isyan edercesine öfke pompalar bedenine. Yumruklarını sıkarsın. Gücüne inanırsın. Tek olduğunu düşünürsün o an; cesaret erdemini gösteren senin gibi koca bir yüreğe sahip olanların da dev bir topluluk olarak yanında olduğunu bilmeden.

Kollarını her iki yana açarsın. Haykırırsın; adeta "Siz hepiniz, ben tek!" diyerek. Koşmaya başlarsın. Mutlusun. Arkanda düşüneceğin hiç birşey yoktur. Üstüne gidersin. Artık hiç birşeyin bir anlamı yoktur sanki. İnsan, herşeyi gözden çıkarınca özgürleşir. Bunu anlıyorsun. Güzel bir duygu olduğunu hissedersin. Sen de özgürsün artık. Gülümsemeye başlarsın. Bağırırsın. Hem de avazın çıktığı kadar. Rüzgar içine dolar. Doğa yardım ediyor sanki diye düşünürsün. Gözlerinden yaşlar damlar kontrolünde olmadan. Hayır, duygusallaşmadın. Yaklaşıyorsun, gitgide. Artık bir son vermek istiyorsun dünyayı kötü kılan herşeye.

Gülümserken benzerlikler canlanır aklında. Senden daha hızlı. O anlara yüklenen kareler seni körükler. Hepsi aynı diye düşünmeye başlarsın. Buna alışkınsın. Hayatta olanlar, hep birbirinin varyasyon tekrarı değil midir zaten. 

Büyük resmi görürsün. Ufkun boyut aşar. Bilirsin, detayların boyutları eşit değil. Etkileri de aynı değil. 

Kabul etmezler. Senin düşündüklerini bilemezler çünkü yaşamamışlardır ya da yaşayamazlar. Seninle içinde değiller. Oysaki senin sınırların hep saydamdı. Onların gözlerinde ise hep bir gözlük; görmelerine engel olan. Gerçeği bilmezler. Gerçek senin içinde gömülüdür. Kaçıncı maskelerini takıp gerçek olamayacak kadar samimi yaklaşmaya çalışırlarsa çalışsınlar, senin gözünde küçüldüklerini fark edemeyecekler. Cesaretin nasıl yüce bir erdem olduğuna  bir kez daha inanırsın. Yüzleşmeyi başaramayıp öğrenmedikleri gerçekleri kendince bildiklerini düşünürler. Buna inandıkları için zamanla bu, kendi gerçekleri olur. Zehirlendiklerini bilmezler. Doğal gerçek yerine yapay gerçekliğin ardına saklanırlar. 

Sahneler canlanır aklında. Vazgeçip, çırpınmadan denize yürümek istersin. Yüzünde soğuk, anlamsız, donuk bir ifade. Bu, herkeste aynıdır. Yeryüzünde ne kadar karşılaşmışsan, o bakışın tıpkı diğeri gibi olduğunu görürsün. 

Uykuya dalmak istersin. Uzun süre gözlerini ve aklını kapatmak.. Zaman dursun mu istersin yoksa daha hızlı mı ilerlesin? Uyandığında daha geride mi olmak istersin, daha ileride mi? 

Sözler anlamını çoktan yitirmiş, yetim kalmışlardır. Sözcüklerin normalde hedef sektirmezken sen konuşmak istemezsin. Çünkü kalan anlamlarını boşaltabilecek kadar geniş bir dimağ yoktur etrafta.

Yağmuru seversin. Kocaman bir camdan izlemeyi de. Yağarken yürümeyi de. Kainat dünyayı temizlemeye karar vermiş gibidir. Temizlik esnasında ayak altında olmak iyi bir fikir olmasa da sen şemsiyenin altında yürüyüp o kokuyu içine çekmek ve böylece kendini de temizlemiş, yenilemiş gibi hissetmek istersin. Sokakta insanların koşuşturmasını ya da sakince ilerlemesinde hep aynı tema vardır: sessizlik. Sanki yağmur kendilerini sorgulamalarına sevk etmektedir. Kendilerine sordukları sorulara cevap veremiyorlar belki de. Fırtınalar mı kopuyor acaba içlerinde? Yoksa bunu kişisel bir efsaneye dönüştürmüş ve kendilerini hep haklı gören savunmalarının içinde sonsuz bir döngüye mi takılmışlar? Küçük çocuklarınsa sevecen sesleri gelir kulaklarına. Neden sussunlar ki hem onlar da? Göz göze gelince gülümseyip göz kırparsın. Utanır, çekinir belki ama hoşuna da gider. Yüz ifadesinden anlarsın bunu. Onların dünyası bembeyazdır henüz. Daha çok masumlardır. Tebessüm gelir yüzüne. Kaldırımda yürümeye devam edersin. Yürüdükçe her adımında notalar daha coşar gibidir. İskeleye gelmişsindir. Şemsiyeni indirirsin. Yüzünü göğe kaldırırsın. Gözlerini kapatırsın. Yağmur yüzünü öpüyordur sanki. Kollarını açarsın. Sarılmak istiyorsundur adeta bulutlara.