Bir ormanda yangın çıkmış ve yanmaktadır. Bütün hayvanlar da
ormanın yanışını seyretmektedir. Yalnızca bir serçe, su birikintisinden her
seferinde birer damla alıp getirip ateşin üzerinde bırakmaktadır. Bunu gören
diğer hayvanlar hep birlikte gülüşmüşler ve hemen sormuşlar: "Napıyorsun,
yanıyor işte, ne yapabileceksin ki?" Bunu üzerine serçe: "Benim
elimden gelen budur." demiş.
Hedefleriniz, ulaşmanız gereken bir şeydir ama hayalinize
ulaşmanız gerekmez. Bir Fransız atasözü: "Yıldızlara dokunamazsınız ama
karanlık gecelerde onlar size yol gösterirler." O ilerde bir yerlerdedir
ve hiçbir kriter yoktur hayallerinizle ilgili. Tek kriter vardır: sizin
inanmanız. İnanç, görünmeyene inanmaktır, görünmeyene inanırsanız başkalarının
görmediklerini görürsünüz. Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan
gittiğinin hiçbir önemi yoktur. Hayaller tombul ise hedef olurlar. T-tatmin
edici, O-ortak, M-mantıklı, B-belirgin, U-ulaşılabilir, L-limitleri belirli.
Neyi başarabileceğinizi sizden başka kimse bilemez.
Seattle'de yapılan Dünya Down Sendromu 100 metre çocuk koşusu yapılıyor. Kızlı erkekli koşmaya başladıktan sonra bir çocuğun ayağı diğer ayağına takılır ve yere kapaklanarak düşer. Ardından da bağıra bağıra ağlamaya başlar. Bütün stad susuyor. Çocuğun ağlamasını duyan diğer 8 çocuk koşmayı bırakıp yerde ağlayan çocuğun yanına gelirler ve yerden kaldırırlar. Bir kız eğilip yere düşen çocuğun dizinde kanamış olan yeri öper ve "-Bu, seni iyileştirir." diyor. Çocuk, bunu duyunca hemen susuyor. Giriyorlar koluna. 9 tane zihinsel engelli çocuk yarışı beraber bitiriyorlar. Bu maraton değil, 100 metre yarışı. Bu çocuklar bu yarışa bir daha katılmayacaklar. 4 yılda bir yapılan bu yarışmaya bir daha katılma ihtimalleri yok bu çocukların. Size birşey sormak istiyorum: Onlar mı zihinsel engelli, biz mi? Bir yarışa sokarlar insanı. Koşarsınız, koşarsınız, koşarsınız... Bir dönersiniz ve dersiniz ki "-Ya ben ömrü bunun için mi geçirdim?" Ülkede zeki adam derdi yok ama ülkede dürüst, güvenilir, inanılır adam derdi var. Aksini iddia eden varsa dünya yolsuzluk sıralamasında kaçıncı olduğumuza bir baksın. Yüzünüze iki maske takarsınız. Bir süre sonra hangi maskenin size ait olduğunu unutursunuz. Sistemin çıktısı, ürünleri olan insanlar gereği herkese roller öğretildi. Rollerini uyanmadan sürdüren insanlar ne kadar faydalı olabilir ki? Varlık konusuna geleceksek; çünkü birçok olayın sebebi buna bağlanıyor: neye sahip olduğunuz ne kadar zengin olduğunuz göstermez. Neye ihtiyacınız olduğu ne kadar zengin olduğunuzu gösterir. Fiziğe göre iki cisim aynı anda aynı yerde olamaz. Beynimizde olumsuz düşünce varsa olumlu düşünceye yer yoktur. Eğer olumlu düşünce varsa olumsuz düşünceye yer yoktur. Olumlu düşünce olumlu davranışa, olumlu davranış da kadere olumlu dönüyor. Herşey, birşeyin sebebi olma yolundadır ve mücadele ve de emek ister. Bedava peynir sadece fare kapanında olur. Tüm gün ya karanlığa küfredersiniz ya da güneşe yürürsünüz. Eğitim, insanlara belli bilgileri empoze etmek değildir. Onun adı propagandadır. Eğitim, insanların hayal gücünü büyülemektir. Yaratıcılık, sınırların dışına çıkabilmektir. Adamlar boğazı zincirle kapattıklarında karadan gemileri geçirmeyi akıl etmektir. Bu, sistemden bir kaçıştır ve bunu yaparsanız size anormal gözüyle bakarlar. Pozitif yaklaşımı olan yaratıcı insanlar dünyanın ve kurumların gelişimini sağlayanlardır.
Seattle'de yapılan Dünya Down Sendromu 100 metre çocuk koşusu yapılıyor. Kızlı erkekli koşmaya başladıktan sonra bir çocuğun ayağı diğer ayağına takılır ve yere kapaklanarak düşer. Ardından da bağıra bağıra ağlamaya başlar. Bütün stad susuyor. Çocuğun ağlamasını duyan diğer 8 çocuk koşmayı bırakıp yerde ağlayan çocuğun yanına gelirler ve yerden kaldırırlar. Bir kız eğilip yere düşen çocuğun dizinde kanamış olan yeri öper ve "-Bu, seni iyileştirir." diyor. Çocuk, bunu duyunca hemen susuyor. Giriyorlar koluna. 9 tane zihinsel engelli çocuk yarışı beraber bitiriyorlar. Bu maraton değil, 100 metre yarışı. Bu çocuklar bu yarışa bir daha katılmayacaklar. 4 yılda bir yapılan bu yarışmaya bir daha katılma ihtimalleri yok bu çocukların. Size birşey sormak istiyorum: Onlar mı zihinsel engelli, biz mi? Bir yarışa sokarlar insanı. Koşarsınız, koşarsınız, koşarsınız... Bir dönersiniz ve dersiniz ki "-Ya ben ömrü bunun için mi geçirdim?" Ülkede zeki adam derdi yok ama ülkede dürüst, güvenilir, inanılır adam derdi var. Aksini iddia eden varsa dünya yolsuzluk sıralamasında kaçıncı olduğumuza bir baksın. Yüzünüze iki maske takarsınız. Bir süre sonra hangi maskenin size ait olduğunu unutursunuz. Sistemin çıktısı, ürünleri olan insanlar gereği herkese roller öğretildi. Rollerini uyanmadan sürdüren insanlar ne kadar faydalı olabilir ki? Varlık konusuna geleceksek; çünkü birçok olayın sebebi buna bağlanıyor: neye sahip olduğunuz ne kadar zengin olduğunuz göstermez. Neye ihtiyacınız olduğu ne kadar zengin olduğunuzu gösterir. Fiziğe göre iki cisim aynı anda aynı yerde olamaz. Beynimizde olumsuz düşünce varsa olumlu düşünceye yer yoktur. Eğer olumlu düşünce varsa olumsuz düşünceye yer yoktur. Olumlu düşünce olumlu davranışa, olumlu davranış da kadere olumlu dönüyor. Herşey, birşeyin sebebi olma yolundadır ve mücadele ve de emek ister. Bedava peynir sadece fare kapanında olur. Tüm gün ya karanlığa küfredersiniz ya da güneşe yürürsünüz. Eğitim, insanlara belli bilgileri empoze etmek değildir. Onun adı propagandadır. Eğitim, insanların hayal gücünü büyülemektir. Yaratıcılık, sınırların dışına çıkabilmektir. Adamlar boğazı zincirle kapattıklarında karadan gemileri geçirmeyi akıl etmektir. Bu, sistemden bir kaçıştır ve bunu yaparsanız size anormal gözüyle bakarlar. Pozitif yaklaşımı olan yaratıcı insanlar dünyanın ve kurumların gelişimini sağlayanlardır.
İki tane akıllı kız kardeş var. O kadar akıllıdırlar ki okul bunlara yetmiyor. Sonra bu kardeşlere diyorlar ki: "-Tepede kör bir bilge var, sizi onun yanına götürelim." Gidiyorlar. Kardeşler ne sorsalar adam doğru cevap veriyor. Sonra diyorlar ki biz bu adamın yanında eğitim alalım. Eğitim almaya başlıyorlar. Fakat bir süre sonra diyorlar ki: "-Biz bu adama öyle birşey soralım ki bilemesin." Kızlardan biri diyor ki :"-Avucuma bir kelebek alacağım, canlı mı ölü mü diye soracağım. Nasılsa adamın gözleri görmüyor. Ölü derse bırakacağım, canlı derse ellerimi bastıracağım. Hayatta bilemez." Alıyor kelebeği avucuna, gidiyor bilge adamın karşısına. Uzatıyor avucunu ve bilge adama diyor ki: "-Bilge adam, benim avucumda bir kelebek var. Canlı mı ölü mü?" Adam kızın gözlerine bakıyor ve diyor ki: "-Senin ellerinde kızım, ikisi de senin ellerinde." Bundan sonrasına baktığımızda kendi geleceğimiz kendi ellerimizde.
Ahmet Şerif İZGÖREN