11 Ekim 2013

Güzel kalp


İçinde bulunduğumuz çağ bir sevgisizlik çağı olarak nitelendirilmektedir. Birçok düşünür, çağımıza yakıştırılan “sevgisizlik”, sıfatı konusunda hemfikirdir. Bunlardan biri olan Marcuse, aşkı; çekicilik, moda ve beğeni kavramlarıyla tanımlamaktadır. Günümüz modasına uygun olarak, ancak başkaları tarafından beğenilen, arzu edilen bir şey çekici olduğuna göre, âşıkların karşılarındaki insanlar için bu tür özelliklere sahip olmak gerekir. Marcuse, gelişen teknolojinin insanları edilgenleştirdiği, aynileştirdiği ve sevgi kavramının içini boşalttığını söyler.

Bazen öyle bir an gelir ki, tüm dikkatinizi çeken bir şey olur. Olağan bir şey gibi değildir; çünkü öyle bir şey değildir. O kadar saf ve doğal bir şeyin var olduğunu görmek, duymak böyle bir varlığın olabileceğine dair inancınızı pekiştirir. Sanki bu dünyadan değildir ya da onun güzel dünyasında yer alıp onunla yaşamak istersiniz. Sıcacık sevgisi ve yüreğiyle karşınızdadır. Gözleri pırıl pırıldır. Öylesine doğaldır ki. Öyle de tatlı bir sesi vardır ki yüreğinden gelen. Sanki içinizdeki tüm olumsuzlukları alıp götüren. Güzel bir temmuz öğleden sonrası, yaz yağmuru gibidir. Adeta özünüze döndürür. Mutlu hissetmeye sevk eder sizi. Bu dünya için fazla iyi kalpli olduğundan kalbinizi hızlı atışlarla harekete geçirir.

İçimizde onda sevgi bulmaya çalışan bir yön var olur.

Bir tesadüf, bir gülümseme, bir bakış ancak bu kadar sıcak ve içten olabilirdi.
Güneş hiç bu kadar sıcak olmamış hiç bu kadar aydınlık olmamıştı onu görene kadar.

Elinden tutup yürümek, yaşamak, her gülümsemesindeki ışığı yakalayıp akla, sesinin çerçevesi içinde mıh gibi kazımak.

İyi ki var olmuştur o.