18 Eylül 2013

İlkbaharsın


Bir haziran günü, akşamüstü vakti. Yüzlerimizi denize çevirmişiz. Gün batımını izliyoruz. Muzipçe ara sıra sana bakıyorum. Hafiften başın öne eğilir gibi oluyor sanki, belki de düşüncelere dalıyorsun. İşaret parmağımı hafiften büküp çenenin altına yerleştiriyorum. Nazik bir hareketle başını yukarıya kaldırıp ve kendime doğru çeviriyorum. Sana dönüyorum. Göz göze geliyoruz.

Bazen sadece bakışlarla bile birçok şeyi karşımızdakine aktarabiliriz. 

Bir süre gülümseyerek, hareketsiz olarak birbirimize bakıyoruz. Kollarımı her iki yana açıp başımı hafifçe yana eğiyorum. Bir tebessüm oluşuyor yüzünde. Yavaşça gelip sarılıyorsun. Sarıyorum seni. Bir elimle başını hafifçe omzumla boynum arasındaki bölgeye yaslıyorum. Nefes alışverişinin sıcaklığını hissediyorum. Gözlerini açıp kapatmanı kirpik hareketlerinin boynuma değmesiyle fark edebiliyorum. Seni saran kollarımın gerginliğini arttırıp sana daha sıkı sarılıyorum. Gülümseyişini hissediyorum, ardından da gözlerini kapayışını. Sen de kollarını gerdiriyorsun. Ellerini sırtımda hissediyorum. Sabahattin Ali’nin mısraları canlanıyor aklımda:

"şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum. bu eksik sana değil, bana ait... bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın... seni seviyorum... deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum..."

Gözlerimi kapatıyorum. Etrafımız mutluluk, sevgi ve huzur çemberleriyle çevriliyor. O an bambaşka yerlerde, farklı bir boyutta ama aynı güçlü bağlarla birbirimize kenetlenmiştik. Sahneler uçuşuyor aklımda ve sanki anlık olarak senin de aklında canlanıyor:


- Empire State(New York) binasının en üst katındayız. Tüm şehrin görüntüsü gözlerimizin önüne serpiştirilmiş adeta. Hayran kalınası bir manzara... Şehir, gerçekten büyüleyici... Biran dönüp bana bakıyorsun ve şehri senin gözlerinden izlemeyi tercih ettiğimin farkına varıyorsun. Tatlı bir tebessüm yayılıyor yüzüne. 




- Eiffel Kulesi'nin en üst katında Paris'i seyrederken buluyoruz kendimizi. Normalde etkilenilebileceğimizden çok daha güzel görünüyor bu şehir gözlerimize. Bir süre izliyoruz. Sırtını göğsüme yaslayacak şekilde seni boynundan sarıp o görüntüyü sanki senin bakış açınla izlemeye koyuluyorum. Saçlarını öpüyorum.




- Venedik'te bir gondolda seyir halinde giderken buluyoruz kendimizi diğer sahnede. Başına bir papatya tacı takıyorum. Güzelliğine benzetme bulmak zor. Sana daha yakından bakmak istiyorum. Alınlarımızı birleştiriyoruz. Gözlerimiz karşı karşıya geliyor: "iyi ki varsın" diyorum. "Sen de öyle." diyorsun.




- Bu sefer Londra'dayız. London Eye'nin en üstündeyiz. Hyde Park, Parlamento binası ve Big Ben dâhil birçok güzel yer görünüyor buradan. Başlarımızı birbirine yaslayıp gülümsüyoruz. Sanki senin dışında hiçbir şey görmüyor gibiyim. 




- Seul’deyiz; ikimizin de çok merak ettiği şehir. Işıl ışıl sokaklarında kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Deniz kenarında soluklanıyoruz. Geleneksel çaylarından içiyoruz. Gözlerine her baktığımda kendimi denizine öylece bırakmak istiyorum.




- Yakınlardayız artık: Galata Kulesi'nde. Tüm boğazı görebiliyoruz. Gülümseyince ışıltın göz kamaştırıcı oluyor. Fotoğrafını çekmek istiyorum. Tek başına olmaz diyorsun. Rica ediyoruz etraftaki bir çiftten. Bir sürü fotoğrafımızı çekiyorlar. O an anlıyorum ki, aklımda kalacak olan bu kareler çok daha güzel olacak hatırladıkça ileride. Fotoğrafa bakmakla o anları canlandıramayız ki; oysa biz o anları yaşıyorduk. Hatırlamak için hatıra oluşturuyorduk.

Her mevsim ilkbaharı yaşamak gibisin; hiç bıkmadan yaşamak istediğim… Sanki güneş seni takip ediyor taze çiçek kokularıyla beraber. 

Melisa çiçeği kokusunun verdiği huzuru yaşatıyorsun.

Yüzüne, gözlerine bakarak saatleri geçirebilirim. Her bakışımda o saf, parıltılı, berrak, yaşam ve enerji dolu olan gözlerin…

Boynumdaki kirpik hareketlerinden gözlerini açtığını fark ediyorum. Ben de açıyorum gözlerimi. Hafiften doğrulup birbirimize bakıyoruz. Kollarımız hala gergin ve sımsıkı. O kadar sıkı sarılmışız ki gevşeme ihtimalini unutmak istiyorum, sonsuza kadar…

Ben: Başıma gelen en güzel şeysin.
Sen: Sen de öyle.