24 Aralık 2013

Sözlerle çizilen portreler

Kendini geliştirmiş insanlar, diğerlerinden hep birkaç adım öndedir.
Bu kişileri fark etmek için özel bir yetenek gerekmez; küçük bir çocuk bile bunu anlayabilir.

Yaklaşımı ve farklı bakış açısıyla gidişatı veya sonucu değiştirebilen, empati kurabilen, insani değerlere sahip olan, saygı ve erdemi benimsemiş, insancıl bir kişilik…

Detaylardan koca bir dünya çıkarabilen biri ancak ileriyi görebilir ve gerçek anlamda yönetici vasıflarına sahip olabilir.

Kendi görevini veya mevkiini diğerlerinden üstün tutarak değer kazanmaya çalışmak, denize bir taş atıp dalga yaratmaya çalışmak gibidir. Oysa doğa her zaman gerçek cevabı verir ve yanılmaz.
Mevki ve görevle değer kazanmaya çalışmak, aslında kendi değersizliğini ve beceriksizliğini ortaya koymaktan başka bir şey değildir.

Kendini daha marifetli göstermek ya da sorumluluklarının zor olduğunu vurgulamak, kişiliksizlik ve sığlıktan başka anlam taşımaz.
Prestij, hazırda bulunup konulabilecek bir şey değildir; kitap, makale veya yayın okumak, insani vasıfları geliştirmek ve düşünmekle kazanılır. Bir gözlüğün arkasına sığınmakla değil.

Mevkisine yakışmayan vasıfsız kişiler, konuşma tarzlarından da belli olur.
Konuşmanın içerikten öne çıktığını fark etmezler; fark etseler bile bundan ders almazlar.
Hatalı mevkideki kişilerin yarattığı verim kaybı ve çalışma şevki kırılması, yalnızca onların hatası değildir; onları o görevlere getirenlerin de büyük payı vardır.

Büyük insan görünmez; öyle olduğunu hissettirir.
Futbol terimleriyle konuşmaz, ciddi bir konuşma sırasında aptalca fıkra anlatmaz, sadece tanıdıklarının bileceği gereksiz anılarla kendini önemli hissetmeye çalışmaz.
Palyaço gibi giyinmez, tripcan olmaz, hitabeti düzgündür. Mütevazidir, edepli ve insancıldır.
Yalakalık ya da torpille bir yere gelmeye çalışmaz. Görev veya mevki için emir altına girmez; adam gibi adam olur.

Tepeden inme görevlere getirilenlere hoş gözle bakmak beklenemez.
Gerçek ve doğru kişilik zamanla kendini ispat eder; aksi halde bir grup insan için sadece can sıkıntısı ve saçmalık kaynağı olur.
Kurumları zayıflatan hatalı yönetici seçimi ve politikalarıdır.
İnsan kaynaklarının, yönetici vasfı olmayan kişileri önemli bir mevkiye getirmesi, en büyük hatadır.
Bu kişiler triplere girer, kendilerini önemli hissetmeye çalışır; ne kendilerine ne de kuruma faydaları olur.

Büyük insanlardan öğrendiğim şey, mütevazi olmaktır.
Boşluklarında kaybolmak değil, insancıl olmayı, herkese eşit mesafede durmayı ve anlayış göstermeyi bilmektir.
Personel seçiminden sorumlu kişilerin, her şeyin kendi sayelerinde olduğunu düşünmeleri ne kadar gülünç ve itici ise, bu durum kurumdaki verim ve ilişkileri de aynı şekilde etkiler.