İletişim kurabilmek, beceri gerektiren bir eylemdir; üstelik karşılıklı çaba ve adım atmayı şart koşar.
Ama ilginçtir ki, insanlarımızın birbirlerine giden yolları bulmakta, yoksa oluşturmakta ya da aralarında köprü kurmakta bu kadar başarısız olması düşündürücüdür.
İki yakayı bir araya getirebiliyorken, insanları bir araya getirmek neden imkânsız oluyor?
Anlayış ve empati göstermek için muazzam bir yeteneğe gerek yoktur.
İlk şart, gerçekten istemektir.
Asıl çaba ve yetenek, fiziksel olarak üretmeyi, oluşturmayı ve meydana getirmeyi başardığımız köprüler için gereklidir – ki biz bunu zaten yapıyoruz.
Ama ilginçtir ki, insanlarımızın birbirlerine giden yolları bulmakta, yoksa oluşturmakta ya da aralarında köprü kurmakta bu kadar başarısız olması düşündürücüdür.
İki yakayı bir araya getirebiliyorken, insanları bir araya getirmek neden imkânsız oluyor?
Gurur öyle ince bir çizgiye sahiptir ki; hoşgörü ile kibir arasında gidip gelmekten insanların hiç mi başı dönmez?
Toplumun bunu dayatması, kabul edilemez bir bahaneden öteye gidemez.
Diyelim ki, yaygın düşünce ve davranış böyleyken…
Neden aynı hatayı miras olarak devralalım?
Aynı durumdan şikâyetçi başkaları yok mu?
Elbette var.
Ama bilinmesi gereken bir şey daha var: şikâyet etmeyi çoktan bırakıp çözüme odaklanan, iletişim becerisini içten gelerek gösteren, uygulayan ve gün be gün başarıya ulaşan birçok insan da var.
Tarihte iz bırakan olayları düşünelim;
Böyle büyük değişimler, tek bir kişinin, tek bir düşüncenin ateşiyle başlamamış mıdır?
O hâlde…
İnsanlarımız bir sabah uyandığında, tanıdığı ya da tanımadığı insanlarla arasında yeni köprüler kurmak için adım atmayı, günün yapılacak ilk işi olarak görse…
Ve bunu önce tüm güne, ardından kalan ömrüne yaysa…
Küçük ama dev bir adım atılmış olur.
Ve doğanın buna kayıtsız kalmayacağı ise şüphesiz bir gerçektir.
