18 Eylül 2013

İlkbaharsın


Bir haziran günü, akşamüstü vakti. Yüzlerimizi denize çevirmişiz. Gün batımını izliyoruz. Muzipçe ara sıra sana bakıyorum. Hafiften başın öne eğilir gibi oluyor sanki, belki de düşüncelere dalıyorsun. İşaret parmağımı hafiften büküp çenenin altına yerleştiriyorum. Nazik bir hareketle başını yukarıya kaldırıp ve kendime doğru çeviriyorum. Sana dönüyorum. Göz göze geliyoruz.

17 Eylül 2013

Bir çift yürek


Hafta sonu koşuşturmaca ile geçmişti. Balkonda oturup beş çaylarımızı içerken fırtına sonrası durgunluğu yaşıyorduk sanki. Hafta içi ne yapacağımı sorduğundaysa aslında neyi irdelemeye çalıştığını biliyordum:

15 Eylül 2013

Güneşe sürpriz yapmak


Zaman, her şeyin cevabını verir. Kimisi erken olurken, kimisi geç. Bir yerde zamanı yakalarsan cevabını erken alma olasılığın da artıyor. Bazı şeyleri de öyle güzelleştiriyor ki. Bazen gerçekten, bazense senin gözünde…

Öğleden sonra konuştuğumuzda seni akşamüstü iskelede, tanıştığımız yerde, bekleyeceğimi söyledim. Önce duraksadın, belki de şaşırdın ama sonra güneşin batışını izleyip yürüyeceğimizi anlatınca geçti o ifaden. 

13 Eylül 2013

Bir gün


Kumsaldayız. Sanki ikimiz dışındaki her şey buğulu birer görüntüden ibaret. Konuştuğunda tüm sesini kulaklarıma doldurmak istiyorum sanki. Bazen konuyu unutmuş gibi yapıp tekrar sorduğumda ise bunu anlıyor, gülümsüyor ve tekrar anlatıyorsun. Bazen de aniden susup başını omzuma yaslıyor, konuşmanı sürdürüyorsun. Gülümserken ki konuşman o kadar büyüleyici ki; bir bilsen…

9 Eylül 2013

De ki işte


Oruç Aruoba’nın felsefeye giriş üçlemesini oldukça başarılı ve değerli olan ilk kitabını tanımlamak gerekirse: Yaşam tam anlamıyla budur derken; ölümün tersi olması gerekirken, olmadığını; virgüller, tireler, düşük cümleler, bağlamayan bağlaçlarla kafanızı ve o güne kadar düşündüklerinizi ters yüz ederek felsefeyi öğretir.

"de" dersiniz, "ki" der bi soluklanayım, bir parantez açayım, dersiniz olmaz ya "işte" der bitirirsiniz.

7 Eylül 2013

Hepsi aynı


Bazen hiçbir şeyin farklı gelmediği olur mu? Ana duyguların hepsini yaşamışsın gibi. Aradaki hislerin, çeşitlerinin de ilgi çekmediği ya da farklı gelmediği de oluyor mu? İnsanlar için de bu durumun aynen geçerli olduğunu düşündün mü hiç: ana formlar ve ara formalar. Çünkü insanları kalıplara sığdırmak fikri hep saçma gelmiştir. Asıl olan kalıpları insanlara sınırları esnek şekilde sığdırmaktır. Tüm bunlar tatmin olmuşluk mu yoksa bir yön seçmek için hazır olduğunun kanıtı mı? Neye ve kime göre mi? Elbette sana tanıdık gelen ve yüzünü gülümseten yönde. Çünkü o yöndeyken sanki zamanla aynı hıza sahipsin ve birlikte ilerliyorsun. Aklın, ne başka kimse-ler-de ne de dünyanın herhangi bir yerinde. Gülümse hadi; yüzündeki aydınlık ortaya çıksın.

3 Eylül 2013

Kafka notlarımdan


"Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir."

"Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağıtılmıştı; çünkü o benim için bütün insanların timsaliydi."