15 Eylül 2013

Güneşe sürpriz yapmak


Zaman, her şeyin cevabını verir. Kimisi erken olurken, kimisi geç. Bir yerde zamanı yakalarsan cevabını erken alma olasılığın da artıyor. Bazı şeyleri de öyle güzelleştiriyor ki. Bazen gerçekten, bazense senin gözünde…

Öğleden sonra konuştuğumuzda seni akşamüstü iskelede, tanıştığımız yerde, bekleyeceğimi söyledim. Önce duraksadın, belki de şaşırdın ama sonra güneşin batışını izleyip yürüyeceğimizi anlatınca geçti o ifaden. 

Hiç enerjimin bitmeyeceğini düşündürdüğün oldu. Sanki senden enerji  alıyor gibiyim ya da senin bendeki etkin bu şekilde gerçekleşiyor. Bir de, nasıl desem, "imkansız" kelimesi sanki lüteratürümden çıktı. Daha pozitif biri oldum galiba. Güneş gözlüğünü sana uzatmadan önceki göz kamaştırmış halin var ya, seni çok tatlı gösteriyor. İnan bana, sadece gözlerindeki ışıltı ve ifadeden bile gülümsediğin anlaşılıyor. 

İskelenin korkuluklarına yaslanmış denizi ve etrafı seyrediyordum. Ara sıra da gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Etrafta da hep arkadaşlarımız var. Evet, ben çağırdım onları; sana küçük bir jest yapmak için. Onlar da yola sırtlarını dönmüş ve etrafı seyrediyor gibi yapıyorlardı. Uzaktan sen göründün. İkimizin hareketini yaptık: aramızda az bir mesafe kalınca biraz hızlı ve koşar adımlarla birbirimize yaklaşıp sarılmak. Ardından da seni havaya kaldırıp birkaç tur attıktan sonra yere indirmek ve öpmek. 

Ben: Hoşgeldin.
Sen: Hoşbulduk.
Ben: Ben de seni bekliyordum. Bu çiçekler senin.
Sen: Aman Allahım! En sevdiklerimden hem de; kırmızı ve beyaz güller. Çok teşekkür ederim.
Ben: Beğendiğine sevindim.
Sen: Çok güzeller. Bir dakika, bilmediğim bir şeyler mi oluyor acaba? Şuradakiler bizimkiler değil mi? 
Ben: İçimden geldi. Bilmem ama bizimkiler olabilirler.

Yüzümdeki çapkın bakışları anlamaya çalışıyordun. Etraftakilerin de sanki tanıdık birileri gibi gelmeye başladığını seziyordun. 



Gözlerimizin içine bakıyorduk beni dinlemeni istediğimde. Derin bir nefes aldım konuşmaya başlamadan önce. "İyi ki varsın." dedim. "Sen de." dedin. Sağ elimi kalbinin üstüne koydum. Hafiften heyecanlıydı kalp atışların. Gülümsedim. Sen de sağ elini kalbime koyup gülümsedin. Eminim, benim kalp atışlarım daha hızlıydı. 

Ben: Şuan güneş batmak üzere.
Sen: Evet.
Ben: Dünya için bence de evet. 
Sen: Anlamadım.
Ben: Benim güneşim hiç batmıyor ki.
Sen: …
Ben: Yüreğini ısıtmıyorsa, seni aydınlatmıyorsa, kalbini hızlandırmıyorsa, sana her şeyi yapmak mümkünmüş gibi enerji vermiyorsa, seni yenilemiyorsa, seni gerçekten yaşatmıyorsa o sadece bir ışık huzmesidir. Gerçek bir güneş değil. Bu yüzden, sen, benim güneşimsin; hiç batmayan.
Sen: Şuan ne diyeceğimi bilmiyorum.
Ben: Bir şey söylemen şart değil ama şuana kadar neredeydin sen? Keşke çok daha önce karşılaşsaydık.
Sen: Bence de.

Biz bu konuşmayı yaparken, arkadaşlarımız etrafımızı sardılar. Merkezde ikimiz kalacak şekilde daire oluşturdular.  İkimizin üstünden kırmızı gül yaprakları döküyorlardı.

İkimiz de gülümsüyorduk.

Üstümüzden hala gül yaprakları dökülürken sana Atilla İlhan'ın dizeleri okudum:

Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski İstanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam  ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Belki haziran  da mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin.