12 Temmuz 2014

Adalet


Yeterince farkında olmasak da doğa harika bir denge halinde. Bizim için oldukça tabii olan bir olgunun aslında hangi temele dayandığını kavradığımızda bu kusursuz işleyişe hayran kalıyoruz. Hiçbir varlığın sebepsiz ve hiçbir şeyin amaçsız yaratılmadığı şüphesizdir. Olmuş ve olacak her şeyin dünyada muhakkak nihai bir sonuca kavuşacağı su götürmez bir gerçektir. Peki ya sonrası?

Yüzlere bakmak sanki unutulmuş. 

Önceden yapılanlardan dolayı cesaret mi bulunmaz o bir çift göze bakabilmek için ya da daha sonra yapılacak hatalar için birer uyduruk kılıf bulup sahte insanları taraftar toplamak mı kendine biçeceğin değerin olmayan kalitesini göstermek için? Mantıktan yana en ufak bir kırıntı bile varsa bireyde sabun köpüğü gibi yanında konuşlanıp kendini anlayış gösteriyormuş gibi gösteren menfaatçi güruhları hayatından yaka paça atar. Eğer ki sen ilgiden hoşlanan biriysen de üzgünüm, o gerçekliğine inandığın samimiyet ve gülümseyen yüzler var ya, gerçek değiller. Bunu öğrendiğinde de yoksun olduğun güç seni gözyaşlarına boğacak ve ihanete uğramış gibi bu kötü dünyaya lanetler okuyacaksın. Sonra da bunu kendine intikam kılavuzu ilan edip yaptıklarının dozunu arttırarak kendini haklı görecek/göstermeye çalışacak, daha da ileri gideceksin. Üstelik de bunu yapmak için ters yönde saçma sapan anlık düşüncelerle fevri olarak hareket edecek, aklı başında her insan gibi aklın tartılarını kullanmayacaksın da. Anında sonuç almak için en kestirme yol varken aklının bu kadar kolay çelinmesine ne isim takılabilir? 

Kendince hayatını özgürce yaşayıp kendi kararlarını almak gibi doğal bir konuşma arkasına saklanılan düşüncelerin bir sonucu olarak bahse değer kişi-ler, kendini hiç kimseye ait hissedemez ve seçme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünerek de kendini kandırır durur.

Hep kendisinin haksızlığa uğradığını söyleyenler ile hiçbir şey yapmadan her şeyin en iyisini hak ettiğini ifade eden insanların oluşturduğu kümeye doğal olarak söylenmesi gereken bir çift söz doğar akıllarda: madem sen o kadar doğru ve değerli bir insandın neden karşılığını göremedin? Doğru insan-lar mı karşına çıkmadı? Peki arayış çabası gösterdin mi yoksa sadece kolayına geldiği gibi bekledin mi? Bak, değer sahibi bir insan kendini insanlara ıspatlamaya çalışmaz; çevresi zaten bilir. Yeni insanlara mı kendini anlatıyorsun, bunun yerine bırak da insanlar seni tanısın. Masum, saf ve temiz rolü yapadurmanın sana bir kazancı olmayacak ki. Hep olduğun gibi davranmalı, gerçeği gizlememlisin ya da sen gizlediğini sanmamalısın: her zaman mazlumu oynayıp ihanetin en kalleşçesini yapıyor olduğunu unutamazsın. Zaten davranışlarınla anlatmaya çalıştığın o ideal portre ile çelişeceğin aşikâr. 

Çeşitli hayallerle yapılan alışverişin geçici mutluluğu çok kısa sürer. 

Her gece başını yastığına koyduğunda vicdanın seni rahat bırakmayacaktır. Bununla mücadele edip uykunun gelmesi için müzikçalarla kulaklarını doldurduğun ezgilerin de sana bir faydası olmayacaktır. 

Sırf yalnız kalmamak için bir insana sığınmak o insana yapılacak en derin kötülük. Ardından da olasılıklardan bahsetmek gibi küstahça devam etmek. Birkaç doz üstü de bunu ona aynen söylemek. İnsanın kanını donduran bu konuşmadan sonra söylenecek söz kalmamıştır çoktan. Bu andan itibaren geriye yapılacak tek şey kalıyor: o şahısla alakalı her şeyi hemen silip atmak ve hayatını tüm ayrıntılarından arındırmak. Daha sonra ilgili olabilecek hiçbir şeyi görmemek, okumamak, yok etmek.

Neler olabiliyor, neler yaşanabiliyor, nasıl hikayeler gün yüzüne çıkıyor insanı şaşkınlıktan hayretlere düşürebilecek.

Ayna karşısına geçip kendine bakmak gerekir bazen. Görüntüne değil, ruhuna, yaptıklarına, geçmişine; çünkü yaptığın makyaj ne kadar güzel ve kaliteli olsa da hep yüzünde kalmayıp geçecektir, gerçek elbet ortaya çıkacaktır her ne kadar insanlardan saklamaya çalışsan da. Karşındakinin yerine koyabiliyorsan kendini ve hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyorsan defalarca takdiri hak etmişsindir, bundan emin olabilirsin.

Birey, kendine yalan söylememeli, yalanlarla hayallerini oluşturmamalı; yalan temelli hayallerinin gerçekleşeceği düşüncesiyle kendine kötülük yapmamalı.

İnsan kendisine yapılan konuşma sonrasında sadece susuyorsa, bu, kabulleniş demektir. Çünkü ortada bir haksızlık varsa mücadele edilir ve pes edilmez. İnsanın mayasında var haksızlığa uğranıldığında aksinin ıspatı ve gerekli çaba. İddia edilen durumun gerçek olmadığı ıspatlı bir şekilde ifade edilmeli ki zaten karşıdaki kişi buna ikna olur; düşünülen ile gerçek bağdaşmıyorsa. Aksi durumun yani iddianın gerçekliği son derece kesindir. 

Başka bir ifadeyle: Kabullenip susmak doğru değildir. İnsan, eğer doğru olmayan bir iddia karşısında susuyorsa o iddia doğrudur. Ama canla başla karşı gelip ıspatlamaya çalışırsa ve bu çabasından basit gurur davranışlarını hiçe sayarak sıyrılabilirse, işte o insan gerçek insandır. Uğrunda mücadele ettiği şeyde de haklı olması konusunda şüpheye de gerek yoktur. 

Bir maymun gibi davranış gösteren kişiliklere artık hiç garip gelmiyor günümüz çıkarcı dünyasında; bir dalı tutmadan ötekini bırakmayan. Yeni bir tipi garantileyip diğerine rol yapmak ve yavaşça yol vermenin mesajlarını iletmenin alçakça yapılması. Böyle bir zihniyetin, yeni tanıştığı birine muhakkak ki masum rolü oynayacak ve daimi haklılık iddialarında bulunması oldukça olağandır. Ayrıca, bu güruhun yeni tipe öncekini anlatmaması da elzemdir kendince; çünkü yeni tip bir öncekinin yerine kendini koyabilir ve daha baştan güvensizlik duymaya başlayabilir.

Ne de olsa biri gider biri gelir tesellisi ile kendini avutan ve yeni hayaller zırvalayan bir zihniyet harcanacak vakit, kayıptan başka birşey değildir. Acı çekmek gibi dertleri olmayan, duygudan yoksun olan bu türden bir canlının davranışlarında da anlam aramak gereksiz bir uğraştan öteye gitmeyecektir. 

Acı çekmemek için kendini kandırmak kişinin kendinden korkmasıdır, gerçeklerden kaçmaktır.

Bir insanın kalitesini aile terbiyesi gösterir. Eğer aile de temel değerlerden yoksunsa uçurumun boşluğu baş döndürücü demektir ve hemen uzaklaşmak kişinin kendisine yapabileceği en büyük iyiliklerden birisi olur.

Kimsenin kalbi kırılmamalı, ne pahasına olursa olsun. Gönül alınsa bile nafiledir. Duvardaki çiviyi söksen bile çivinin izi duvarda kalacaktır.

Bazen dışarıda insanların yüzlerindeki ifadelere dikkat ediyorum; kimisi o kadar masumca geliyor ki; henüz tertemiz, bembeyaz bir yaprak gibi. Kalbi henüz kırılmamış, heyecanı söndürülmemiş, gözlerindeki ışık söndürülmemiş, direnci köreltilmemiş... Kendini tanıyamamış, beklentisi olmayan ve hayata karşı duruşu olmayan, çıkarcı bir  tarafından harcanmamış...

Öylesine saf ve temiz yüzler görüyorum ki bazen an içimden sımsıkı sarılmak istediğim. Sonra diyorum ki: merak etme, hepsi bir aşama ve bunun yaşanması gerekiyor demek ki en az hasarla. Böylece daha sonra hem kendinin hem de karşısındakinin kıymetini en derinine kadar bilebilsin, onu el üstünde tutabilsin ve kalbinin en ortasına koyabilsin.

"Ne doğrarsan çanağına o gelir kaşığına." sözü yeterince açık değil midir?

İlahi adaletin gecikmeyeceği hiç şüphesiz gerçekleşecekken korkusuzluğun arkasındaki boş güvenin kaynağı ne kadar akıl kârı olabilir ki?

Her kötülüğün içinde bir iyilik, her iyiliğin içinde bir kötülük olması...

Dualarına şahit olduğum çok müstesna bir insan vardı. İlahi adaletin muhakkak yerini bulduğunu o kadar güzel betimlemişti ki; insanın bilincini pekiştiren örnekleri çok etkileyiciydi ve gerçek hayattan kesitlerdi. Hani çoğu insanın farkında olmadığı ya da görmezden geldiği türden. Kişi, her ne yaptıysa muhakkak aynısını bu dünyada kendisi de yaşayacak, ahirette de hesabını verecektir.

Şimdi dualarımdan "herkes için" ibaresini kaldırmış olmamın haklılığını bir kez daha anlıyorum. O çok değerli büyüğümün tüm sözleri sanki kulaklarımda yeniden canlanıyor. İnanıyorum ve tüm dileklerime ortak ediyorum.

Kalplere dokunmanın nasıl bir his olduğunu tatmadan yaşamak çok anlamsız geliyor. Oysa bir kalbe dokunduktan sonra hissettiğin o mutluluğun tarifi yoktur. Hayatta bu kadar güzel bir şey varken anlamsız geliyor diğer uğraşlar ve de beyhude.

Tesadüfi olarak karşılaştığım bir yazıdan alıntı yapacak olursam: "Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulmaz."