22 Ağustos 2014

Sana koşmak

Haftanın son gününde biriken yorgunluğu atmak için spontane bir aktivite yapmayı alışkanlık haline getirmek gerekir. Bu sefer, hafta içi yaptığım gibi koşmak istedim. Kızlar dışarıda toplanacak, bir yerlere gidecektiniz; ben de başımın çaresine bakacaktım. Anlaşma, anlaşmadır.

Hazırlanıp çıkarken bu sefer müzik çalar yerine telefonumu yanımda almaya karar verdim; koşarken Spotify’ın mood ya da sport modunun bana eşlik etmesi hoşuma gidiyor. Sahile kadar hızlı tempoyla yürüdüm. Yürüyenler, bisiklet sürenler, koşanlar, banklarda veya çimenlerde oturan insanlar vardı. Bir de şen kahkahalarıyla enerji veren ufaklıklar ve ebeveynleri.

Koşmaya başlarken güneşin batmaya yaklaştığını gördüm, ama daha zaman vardı. Hızımı artırdım. Uzunca bir mesafeyi kat ettikten sonra yürümeye başladım; müziğin sesi azaldı ve sana atadığım zil sesi çalmaya başladı. Daha ekrana bakmadan gülümsemek bir refleks oldu sanki. Aramanı yanıtlamadan önce içimden harflere tek tek basarak veya uzatarak "Bal peteği" demek geliyor. Gülümseyişinin nefesindeki değişimden o an ne kadar şirin göründüğünü hissedebiliyorum.

N’aptığımı sordun, söyledim. Sonra hiç kendinden bahsetmeden ve bana soru sormadan tarif ettiğin yere hemen gelmemi istedin. "Peki" dedim. Acele etmemi söyledin. "Pekala" dedim ve ardından kapattık. Bu sefer sana doğru koşmaya başladım.

Söz konusu sen olunca sebepsiz bir enerji hissediyorum; çoğu zaman bunun sebebini aramıyorum. İnsan, neyin kendisini mutlu ettiğini bilmeli; bilmiyorsa öğrenmeye çalışmalı ve bulduğunda takip etmelidir. Senin hayatımda olduğun her an huzur ve mutluluk kaynağı. Göze alamayacağım hiç bir şey yokmuş gibi hissediyorum. 5 dakika daha koştuktan sonra durağa geldim, bir taksiye atladım ve 15 dakika mesafedeki tarif ettiğin yere vardım.

Seni gördüm. Algıda seçicilik mi yoksa bir his mi bilmiyorum; ama işte oradaydın. Kızlara merhaba dedim, sen onlarla vedalaşırken. Sonra onlardan ayrıldık. El ele tutuşup birkaç dakika yürüdük. Birden durdun; karanın denizin ortasına doğru çıkıntı yaptığı bir yere gelmiştik. Baktığımız yer batmaya çok az kalmış güneşti.

- Acele etmemi söyledin, ben de vakit kaybetmeden geldim. Bir şey mi oldu? Her şey yolunda mı? 
- Yooo(gülümseyerek). Sadece yanımda olmanı istedim. Gün batımını seninle izlemek istedim.
- Doğru söyle, sıkıldın mı yoksa kızların işi mi çıktı?(muzip bir bakışla)
- Üstüme iyilik sağlık. Şuna da bak, yorduk galiba buraya kadar. 
- Olur mu öyle şey; takılıyorum işte.
- Kızlarla konuşuyorduk. Her biri ayrı konulardan bahsetti; kimi zaman da yanaklarımız ağrıyıncaya kadar güldük.
- Bu diyalog nereye gidiyor acaba, çok merak ediyorum?
- Biraz duruldum, kendi rotamı ve hayattan neler beklediğimi düşündüm. Ve tabii ki de seni.(kaşını kaldırıyorsun)
- Neyse, en azından ben de nasibimi almışım.(gülümseyerek)
- Yaaaa.
- Tamam. Sustum.
- Gün batımını seninle izlemek istedim çünkü hepsinin seninle batıp seninle doğduğunu bilmeni istiyorum.

Şaşırmıştım. Böylesi bir itirafı senden biranda duyabileceğimi hiç düşünmemiştim. 

Taksideyken müziğin tarzını değiştirmiş, rastgele modunu açmıştım; inerken de kapatmayı unutmuş, telefonu şortumun cebine koymuş, kulaklığı da elime sarmıştım.

Birbirimize bakıyorduk; tek yapabildiğimiz buydu o an. Sen, benim nasıl tepki vereceğimi gözlemliyordun; bense içimdeki coşkuyu sana nasıl yansıtabileceğimi düşünüyordum.

Her iki kolumu sana sarmaya açarken kulaklığın kablosu telefondan ayrıldı ve ikimizin favori parçası çalmaya başladı. İkimiz de anlık şaşkınlık yaşadık, fakat yüzlerimizdeki tebessümle ne olduğunu tahmin ettik. Birbirimize sımsıkı sarıldık ve birkaç dakika öyle kaldık. Zaman durmuştu. Sanki bir film şeridi geçiyordu gözlerimin önünden; küçük hâllerin canlanıyordu gözümde. Annelerinin eteğini tutup hiç ayrılmayan o küçük kızın, gün gelip hayatımın yarısı olacağını kim tahmin edebilirdi ki… Melodimizin son notası da vurunca göz göze geldik. Sanki bir filmin final sahnesindeydik. Oysa finali bitmeyen bir mutluluktu; seninle süren.

Burnu koku alamayan bir insan, en güzel parfümü de koklasa diğerlerinden ayırt edemez. Asıl önemli olan nitelik değil, değerdir. Değeri bilmek de kişiliğe bağlıdır.

Seni dünyanın en güzeli seçtim ve sen benim için hep öyle kalacaksın.